Sistem Düşüncesine Yeni bir Yaklaşım (Mustafa Özcan, 17 Aralık 2011)

Aralığının ilk yarısı için hazırladığım bu denemede sistem hareketinde*

‘70’lerde ortaya çıkmış yapısal önemi yüksek dönüşüm niteliğinde olan bir gelişmeden

söz etmek istiyorum.

Ama, yarım yüzyıl önce, bu ve benzeri gelişmelere zemin hazırlamış, dünyayı temelinden sarsmış ‘68 Hareketi ve onun sonucu olan “sınırsız” özgürlük ortamından kaynak alan

anlıksal (entelektüel) etkinliklerin zirve yaptığı devrimsel bir döneme

yeri gelmişken dikkat çekmeden geçmenin de doğru olmayacağını düşünüyorum.

Bu kapsamda tarihin yaklaşık on-onbeş yılına denk gelen bu devrimler döneminde pek çok konuda ve yönde akım, görüş, fikir, inanç, kuram, öğreti, okul, enstitü gibi anlıksal etkinlik ve kurumlar ya belirmiş, ya serpilmiş ya da yaygınlaşarak yerleşikleşmiştir.

Sözünü ettiğim bu gelişmeler için, bilim, felsefe ve sanatın bütününe yayılmışlıklarından dolayı hemen ilk aşamada kendi bilgi alanının temsilcileri olarak gösterilebilecek olan kaos kuramı, elektrozayıf kuram (standard kuram), biyoyapısalcı kuram, psikobilişsel kuram, postmodernist öğreti ve anarşist bilim kuramını bu devrimsel nitelikteki düşünsel etkinliklere en tipik örnekler olarak vermek olanaklıdır.

İşte ’68 Hareketi sonrasının bu olağanüstü devrimsel ortamında, topluma yönelik bilim ve bilgi kümeleri için felsefi kökenli bütünselci bilgi sağılım (elisitasyon) yöntemleri olarak bilinen eleştirel ve tinbilimsel yaklaşımlar ile birlikte modern düşüncenin yöntemsel üçlü sacayağı’ından biri olan sistem düşüncesinin uygulamalarında da anlıksal değeri son derece yüksek bir dönüşüm yaşanmıştır.

Ortaya koyduğu anlam bakımınıyla yorumlanacak olursa bu dönüşüm için, bilimsel kökenden gelmesi ve toplumsal sorunlara yönelik olması nedeni ile anlıksal dünya için önemli dönüştürücü bir yenilik, hatta düşünsel bir devrimdir diyebiliriz.

1960’ların sonuna doğru, o zamana dek dizgebilgisel (sistematik) sorgulamalı incelemelerde toplumsala yönelik soyut sistemler bir tarafa bırakılmak zorundaydı. Somutlarsa geleneksel olarak “katı” (İngilizcesi: hard) diye bilinen yöntem ile incelenirdi. Oysa düşünsel dönüştürücü bir gelişme olarak sözünü ettiğimiz “yumuşak yöntem” (İngilizcesi: SSM, soft systems methodology) sayesinde toplumsala yönelik soyut sistemler de incelenebilirlik kapsamına dahil edilmişlerdir.

Geliştirilmesi hala devam eden SSM’nin tasarımına yönelik kavramsal temelleri Prof. Peter Checkland (1930-) tarafından 1960’ların sonu ile 1970’llerin başı arasındaki üç yıllık bir sürede İngiltere’nin Lancaster Üniversitesi’nde atılmıştır. Sistembilimin önceki döneminde somut sistemlere yönelik olarak yapılanıp “klasik” olmuş katı yöntemin aksine bu yöntem, sistem mühendisliği kapsamında ele alınacak soyut toplumsal olayları ve kurumsal organizasyonları incelenmede öteki yöntemin dikotomik karşıt çifti olarak tamamlayıcı tümleşim (komplementer entegrasyon) bakışıyla tasarımlanarak yapılandırılmıştır.

Olaya toplumsal temel boyutundan bakılıdığında bu yolla çok daha karmaşık sistemlerin, yani hiyerarşik, üçten çok terimli ve doğrusal olmayan; başka bir deyişle de toplumsal-düşünsel kapsamda elle tutulamayıp gözle görülemeyen sistemlerin incelenebilmesinin önü açıldığı görülür. Önceleri sadece hümaniter bilgisel kökenli düşünsel yaklaşımla gerçekletirilebilen bu tür inceleme soruşturmaları böylece doğabilimsel yaklaşımla yapılabilir hale gelmiştir.

Sonuç olarak felsefi görüngeden (perspektiften), başka deyişle, felsefi kavramları kullanan bir bakışla diyebiliriz ki artık

klasik yöntemle ontolojik sistemler, SSM yöntemi ile ise epistemolojik sistemler

kolayca incelenenebilmektedir.

Buradan hareket ile daha temel bir görüngeden (perspektiften) bakarak yapılacak bir değerlendirme ile HSM’nin (Türkçesi: Katı Sistemler Yöntemi’nin) daha çok nicel, SSM’nin (Türkçesi: Yumuşak Sistemler Yöntemi’nin) ise nitel ıra taşımakta olan dizgelere (sistemlere) yönelik olduğu söylenebilir.

Vurgulanması gereken başka bir husus daha bulunmaktadır: Sözü edildiği gibi toplumsal-yapısal sorunlar iki yüz yıldan beri tinbilimsel ve eleştirel bakış açılarından hareket ile (bulunamasa bile) incelenirken konulara mutlak çözüm odaklı bir anlayışla yaklaşılmıştır. Şimdi ise SSM ile gerçeğe daha uygun bir ele alış olarak iyileştirme odaklı yaklaşım olanağı doğmuş bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla insanoğlunun çabalarında, insan (hüman) ve toplum bilimlerine ilaveten doğa bilimsel kökenli bir görüngeden hareket ile toplumun sorunlu durumlarına eskisi gibi sonu bir türlü gelmeyen “salt çözüm odaklılık” yerine gerçekçi sonuç alıcı hedefe yönelmiş “iyileştirme odaklılık” geçmiştir diyebiliriz.

Sonuç olarak özetle; ele alış ve irdeleme biçimleri ile SSM yönteminin, 21. yy’da, toplumsal sorunlara önceki iki yüzyılda yapıldığı gibi salt çözüm bulmak için yaklaşmak yerine hayalperestlikten uzak, çok daha gerçekçi bir anlayışla peyderpey iyileştirmeler bulmak olanağını yaratılmış olduğunu anımsatarak bu denemeyi bitiriyorum.

Gelecek seferki yazımda sistem yaklaşımı için yaşamsal önemdeki SSM yönteminin başkaca ilginç yönlerini sizlerle paylaşmayı deneyeceğim.

_______________________________________________

* Artık sistem düşüncesi toplumsal bir hareket niteliği kazanmaya doğru yönelmiş bir süreçte olduğundan bu adlandırmayı kullanmayı yeğliyorum.

Mustafa Özcan (17 Aralık 2011).

“Sistem Düşüncesine Yeni bir Yaklaşım (Mustafa Özcan, 17 Aralık 2011)” için bir cevap

  1. Mustafa Bey Merhaba,

    Bilgili olmak ayrı birşey ama bilgiyi anlaşılır ve diğerleriyle bağlayarak sunabilmek başka birşey olduğu söyler dururuz.
    Yazınız bunun için harika bir örnek.

    Hani yazıya yorum yazacağım ama asıl beni hep düşündüren ve meraka sürükleyen şeyin üzerinde, yazınızdan daha çok durdum diyebilirim:
    Hangi tür zihindir ki , aleni ve ortalıkta herkesin elinin altında duran bilgiyi bu şekilde derleyebilir ve adeta harita gibi bir bütün şekilde sergileyebilir…
    Hangi tür zihindir ki, bilgileri sentezlemeyi böyle yapmayı becerir diğerleri beceremez.

    Sanırım bu da pskiyatristlerin "insanların değerlendirme-karar alma-uygulama" modellerini çıkartıkları çalışmalara konu olsa gerek.
    Bu çalışmaların çok daha fazlasına ihtyaç var ki, modellemeleri öğrenebilir bir hap kıvamında insanlığa sunulsun.
    Böylelikle bilinenleri 6 milyar insan tarafından farklı bakışlardan dinlemek yerine, 6 milyarın ortak bir bakıştan hemen anlayıvermesi aşamasına geçebiliriz belki:)
    (En azından en standart bilgileri)
    Yoksa daha çok karmaşa, fikirsel ayrılıklar yaşarız.
    Gerçi ortak anlayış hangi ülkenin hoşuna gider ki…hiçbirinin menfaatine çalışmaz gibi.

    ……………………..

    Yazdıklarınızın hepsi değerli ama beni etkileyen yanı şunlar oldu:

    Birincisi, ilk paragraflarda dönemselliğin SSM nin doğuşu ve gelişmesine etkisinde bulunduğunuz atıf idi.
    Bahsettiklerinizi düşününce (kaos kuramı, elektrozayıf kuram (standard kuram), biyoyapısalcı kuram, psikobilişsel kuram, postmodernist öğreti ve anarşist bilim kuramını ), sistem düşüncesinin de dönemim etkisiyle bu dönüşümü geçirmesi ne kadar doğal bir sonuç olmuş dedim.

    Aslında tüm disiplinlerde gelişmeleri bu şekilde de görebilmeyi, incelemeyi ve bütünün içindeki yerini de unutmadan anlamaya çalışmaktan bahsederiz ama becerebilmek derin bilgi istediğinden şahsen hep eksik kalırım.

    Üniversitede aldığım 3 dönemlik Operations Research, notlarını hala sakladığım tek dersti.
    Zannederdim ki sadece rasyonelliğin güzide meyvesi:)

    Aynı sebepten ikinci etkileyen yanı da SSM yöntemi ile epistomolojik sistemlerin inceleneblir olduğunu belirtmenizdir.
    Bildiğimiz birşeyin bu şekilde ifadesi aslında duymakla-anlamak, bakmakla-görmek, düşünmekle-bilmek arasında farkı bana bir kere daha hatırlattı.

    Burada aslında somut sistem metodlarıyle geliştirilmişlerin, soyutları anlamak için kullanır hale getirilmesinin o dönem varılan "insan-makine-elektronik" birliğinin örneklerinden biri gibi geldi bana.

    ……………….

    Teşekkürler
    ZK

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.