Kadıköy’ün Tarihsel-Kültürel Kalıtı (Mustafa Özcan, 13 Şubat 2013)

Kadıköy’ün Tarihsel-Kültürel Kalıtı 
Kadıköy Düşünce Platformu’nun bulunduğu yer olan Kadıköy’ün bir kent olarak anlam ve önemi hakkında kısa bir tarihsel değerlendirme yapmak istediğimden bu başlığı kullandım.
Tarihsel görüngeden bakıldığında Kadıköy’ün bir yerleşim yeri olarak kimliği nedir; bu bağlamda Kadıköy’de veya Kadıköy’lü olmanın anlamı, önemi nedir; KDP neden Kadıköy’dedir?
Makalede bu soruların cevabını bir şekilde bulmaya çalışacağım.
İlk başta Kadıköy’ün mekânsal kimliğini ele alalım. Özündeki tarihi ve kültürel etmenlerin sağladığı olanaklardan beslenerek Cumhuriyet Türkiye’sinin sayısız sanatçı, yazar, düşünür ve bilimcisinin iskân yeri olmasından dolayı bu entelektüel yönü nedeni ile Kadıköy kimliği yüksek değerde olan kentsel bir yerleşimdir.
Kadıköy’ün sahip olduğu bu yaratıcı tarihi-kültürel kimliği oluşturanın, siyasi, stratejik, felsefi, düşünsel, sanatsever geçmişinden birikerek süzülüp gelen kalıttan (mirastan) olduğunu söylemeye gerek bile yoktur. Bu kimliğin kültürel özüyse, kentin entelektüel tarihinin derinindeki köklerinde yatmaktadır.
Bu bakımdan konuya ilkin Kadıköy’ün bugünkü adının nereden geldiği sorusuna cevap vererek girelim. II. Mehmet (Fatih) İstanbul’u aldıktan sonra çoğunluğunu Rumların oluşturduğu diye bilinen bu yerleşim yerinin idaresini İstanbul Kadısı Hızır Bey’e bırakınca Müslüman Türkler tarafından O’na izafen Kadı(nın) Köyü diye anılır olmuştur. Kadıköy’ün o zamanki adıysa Kalkhedondur. Bu ayni zamanda Moda Burnu’nuna çok daha eskilerde verilen adıdır da.  
Kalkhedon ile eski adı Karhadon olan bugünkü Fikirtepe’nin ilk sakinleri buraya MÖ 6 ile 3 bin yılları arasında gelip yerleşmiş Fenikelilerdir. Kalkhedon onların dilinde “yeni kent” anlamına gelmektedir.
Fenikeliler ilk çağlarda Doğu Akdeniz’de tuz ticareti yapan ilk denizciler kimliği ile ortaya çıkan bugünkü Lübnan dağlarının en eski yerli halkı olarak bilinen kadim Kenanilerdir. Ancak deniz seyahatlerine yüzlerini kırmızıya boyayarak çıktıklarından eski Yunanlılar tarafından kırmızı anlamına gelen fön (fen)’den türetilmiş Fenikeli adı ile anıla gelmişlerdir.
Öte yandan, adını Kalkhedon’dan almış çok sert özellikte bir silis minerali olan kalseduan, iyi kırınımından gelen şekil verilme işlemlerine uygunluğundan dolayı kadim çağlarda insanoğlunun en değerli aracı olan ok yapımında çokça kullanılan bir ok ucu malzemesi idi.
Minerale bu en eski bulunma yerine atfen günümüzde de kadıköytaşı, yani, kalseduan  denmektedir. Malzeme bugünkü Fikirtepe mahallesindeki arazide o zamanki taş ocaklarından Fenikelilerce MÖ 5500’lerden itibaren çıkartılarak binlerce yıl süreyle dünyaya dağıtılmıştır. O dönemlerde avcılık kıyasla hala önde gelen geçim kaynağı olduğundan ok yapımı başat endüstri niteliğinde bir faaliyet idi.
Bu stratejik değerinden ötürü Kadıköy taşı dünya çapında bir tanınmışlık kazanmış olmalı ki Kuzey kürenin en kuzeydeki ilk koloni yeri olma özelliğini elde etmiştir. Kritik (az bulunur) ve stratejik (temel savaşıma uygun) malzeme niteliği ile çok uzak bölgelere, özellikle mavna tipindeki deniz tekneleriyle ticari ihracı yapılabilir olduğundan kadim denizciliğin gelişimine de oldukça büyük katkı yapmış olduğu söylenebilir.
Özetle, Kadıköy’ü kadim dönemde kuzey yarıkürenin en kuzeyindeki ilk kolonize edilmiş madenci yerleşim yeri olarak gösterebiliriz.
Kadıköy, ilk yerleşimcileri olan Fenikelilerin ardından MÖ 685 yılında Megaralılarca da bir kez daha kolonize edilmiştir. Bu tarihten az bir zaman sonra da İstanbul yakasına yerleşen Bizanslılar ise kendilerine göre yanlış yer seçimi yaptıklarını ima etmek için onlara “körler ülkesi” sakinleri adını takmıştır.
Öte yandan bugün dört imparatorluk merkezi olarak içinde hala yaşanan tek dünya megapolü İstanbul’un tarihi-coğrafi karşıt parçası olması yönüyle Kadıköy’ün pek çok şeyden önce gelen  önemli bir özelliğidir. Yunanlı Megaralılarca ikinci kuruluşunun bile İstanbul’dan 17 yıl daha eskiye dayanması ise Kadıköy’ün kent olarak tarih yönüyle kadim bir yerleşim merkezi olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir. İstanbul’un Avrupa’da, Kadıköy’ün Asya’da bulunması; ikisinin birbirinden dünyanın en dar denizel boğazı ile ayrılmış olmaları;  fiziki-coğrafi nitelikteki bir köprü görevini görerek iki kıtayı birleştirmiş olmaları yönüyle Avrasya’nın belki de en stratejik olan bu noktası için eşsiz olan özellikler sunmaktadır.
Tüm bu sıralananlar Kadıköy’ün İstanbul bağlamı ile sayılabilecek başlıca kilit özellikleridir diyebiliriz.
Kadıköy’ün Helenistik döneme önemli katkı yapan düşünürlere eve sahipliği yapmış olması da diğer vurgulamayı istediğim bir hususudur.  Bizans döneminde Euphemie gibi kadın dini önderleri çıkarması ve muhalif ve aykırı İmparatoriçe Teodora’nın sarayını ve yandaşlarını barındırması Kadıköy’ün tarihsel olarak karşıt hareketlerle hegemonyadan “eşitlik isteyenler” için uygun bir ortam sunduğunu göstermektedir.
Ayrıca İstanbul’dan daha önce İslam kimliği ile tanışması; Osmanlı sarayında ayrık bakışlı erkân için bir inziva yeri olma gibi bir başka yönü de vardır. Bu da, pek çok aydının aykırı kategori sayılabilecek konularda entelektüel etkinlik göstermelerine ortam sağlamış olması bakımından Kadıköy’ü tarihten gelen kimlik niteliği ile bulunmaz bir konuma yerleştirmektedir.  
Şimdi de Kadıköy’ün, Cumhuriyet döneminde onlarca, hatta yüzlerce diyebileceğimiz sanatçı, düşünür, yazar ve bilimci çıkarması nedeni ile ulaştığı çağdaş entelektüel kent kimliğinin orada yaşayanlara sunduğu olanaklar açısından durumuna bakalım.
Bu bağlamda tüm bu belirlenenlerin en belirgin sonucu olarak Biz KDP’liler olarak Kadıköy’de huzurlu doğuşkancı (harmonik yaratıcı) bir ortamın varlığından kaynaklanarak giderek gelişen yenilikçi bir düşün ikliminin tarihsel bir süreç olarak sürdürmekte olduğunu düşünmekteyiz.
İşte bu nedenle KDP mekân olarak Kadıköy’de bulunmayı bir onur vesilesi kabul eder!

Mustafa Özcan, 13 Şubat 2013

http://kadikoydusunceplatformu.blogspot.com/

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.