Bilgi Teorisi ve Mantık – Prof. Ernst von Aster (Yavuz Özler) – Özet (devam)


Prof. Ernst von Aster’in 1972’de dilimize Macit Gökberk tarafından çevrilen Bilgi Teorisi ve Mantık isimli kitabından, DİL İLE ANTATILMIŞ BİLGİ başlıklı bölümünün özetidir.

YARGI VE YARGI ŞEKİLLERİ:
Kavramlar -sözcükler- bir önermenin anlamlı bir bütünü halinde bağlanırlar. Önermenin doğru/yanlış mı olduğunu sormak, bir yargıdır. Burada Önerme, sözle formüllenmiş bir yargı, bir bilgi dir. Her yargıda nesne,  özne ve yüklem vardır. Konu kendisini  bu, buradaki bu ile gösterdiğimiz tek, bireysel bir obje olabilir, bu tebeşir,dir, bu tahta karadır. Ya da konu tümel bir kavram olabilir, bu kavrama giren tüm nesneleri  kapsayabilir, bütün insanlar ölümlüdür.

Yüklem hep tümel bir kavramdır. Konu ve yüklem, koşaç,  dırdırlar ile birbirine bağlıdır. Koşaç hem konu ile yüklemi birbirine bağlar hem de ortada doğru olan bir yargının – önermenin bulunduğunu belirtir. Yazı tahtası karadır veya değildir yargısı olumlu veya olumsuz yargısı olabilir.

Koşaçın yerine bir eylem kalıbı da koyabilirim, bu cisim hareket ediyor, duruyor, düşüyor, elimi kaldırıyorum. Buradaki başkalık dil bakımından olan bir başkalıktır, cisim düşüyor  diyeceğime cisim düşen bir cisimdir de diyebilirim. Bir yargıdaki yüklemin hep tümel bir kavram olduğundan an dolayı yüklem, ilkece, birçok nesne için söylenebilen bir kavramdır. Yüklemin bir cins ya da sınıf kavramıdır.  Ama yüklem bir öz ad ise durum yine aynıdır. Aynı insana bugün, yarın, öbürgün rastlayabilirim ve her defasında şunu söyleyebilirim, burada gördüğüm insan tanıdığım Ahmet tir.

Her yargı bir objeyi bir kavrama -yüklem kavramına sınıflandırır veya  kavramın altına koyar. 

Bu tahta karadır yargısı, bu tahtayı kara objeler kavramı altına veya onu kara nesneler sınıfına koyar.

a = b yargısı, a ve b yi eşit objeler kavramı altına koyar. Her yargı bu bakımdan ele alınabilir ya da yargının koşaçı  bizim yaptığımız böyle bir alta koymanın ifadesi olarak anlaşılabilir.

İkinci anlamı, yargıyı kapsamı bakımından değil, formu bakımından ele alırsak, a b dir yargı, a ve b  nin yerine herhangi bir kapsamı olan kavramın konulabileceğini, her yargı, sadece bir nesnenin bir kavram altına konması ile nitelik arasındaki bir bağlantıyı da gösterebilir. Örnek, bu tebeşirdir ve bu tebeşir parçasının beyaz bir renktir  yargılarının ilki alt alta koyma, ikincisinde ise bir alta-koyma yargısı yok, nesneye bir nitelik bağlayan bir yargı var. 

Koşaçın – dır ın- üçüncü anlamı, iki nesne için eşittir, başkadır,  yanadırlar da. Eşitlik bir nitelik midir? 

Yargılarımı, bir şeye bir nitelik bağlayan yargılar, bağıntı yargıları iki ya da daha çok nesne arasındaki bir bağıntıyı gösterirler. Bağıntı grubu,  bir  yanda  eşitlik,  benzerlik  ve  başkalık  öbür yanda da mekan ve zaman bağıntıları vardı. Bağıntıların bu iki gruptan bir veya ikisiyle de  bir ilişiği bulunur.

Bütün-parça bağıntısında, bütün, mekanca ve zamanca bir bütün, kavramsal olarak bir bütün, sınıftır.  Masa, mekan bakımından odanın veya zamanca bir parçadır. Müzikteki  ton, melodi bütününün zamanca bir parçasıdır.

Neden-Etki bağıntısında neden ile etki arasında bir zaman bağıntısının, neden bağıntısının sınıfla da ilişkisi olduğu, nedenin etkiden önce olduğu bilinir.

Ateş sıcaklığın nedenidir, yalnız buradaki bu değil de her ateş sıcaklık yayarsa, ateş ile sıcaklık arasında genellikle, ateş ve sıcaklık sınıfları arasında bu zorunlukla  birbirinin  ardından gelme bağıntısı varsa bütün bağıntılar aynı zamanda mekan-zaman bağıntıları ya da benzerlik-başkalık bağıntılarıdır.

Nesneler arasındaki bir bağıntıyı belirten yargı, bir nesneye bir nitelik bağlayan yargılardan ve dar anlamındaki alta-koyma  yargılarından, dil bakımından, hep en aşağı üç terimli bir yargı olmasıyla ayrılır. Aralarında bir bağıntı bulunan en aşağı iki objeden başka, bir bağıntı kavramının kendisi de vardır, eşitlik, başkalık, yanında, önünde  ya da  arkasında  kavramları gibi. İki ya da üç terimli yargıların yanına bir de bir terimli yargıları koymak ve bunlara varlık yargıları demek adet olmuştur. Tanrı vardır ya da Tanrı yoktur, bu yargı bu  tebeşirdir  ya da köpek bir memeli hayvandır  yargıları gibi bir alta-koyma değildir. Ama varlık bir nesnenin niteliği de değildir, bu tebeşir parçasında beyaz renk, sertlik vb. niteliklerinden başka bir de var olmak niteliği yoktur. Tanrıda güçlülük, iyilik, doğruluk vb. niteliklerinden başka bir de varlık niteliği yoktur. Bir nesnenin varlığını kabul ettiğimizde ya da etmediğimizde, onu pir bütün olarak, bu nesne olarak kabul eder  veya  yok sayarız, kendisini  doğrular ya da yadsırız, ama bir kavrama bağlılığı, bir niteliği ya da bir bağıntıyı değil. Varlık yargılarını özel bir sınıf, hem de bir terimli yargılar olarak gösterdiğimizde durum böyledir.

Nesneleri, hangi kavramlar altına koyabileceğimizi, niteliklerini ve diğer nesnelerle olan ilişkilerini, diğer  nesnelerle olan mekan-zaman ilişkilerini sorabiliriz, bu anlamları taşıyabilirler. 

Her kavram bir benzerlik dizisidir, benzerlik bağıntısıyla sınırlanır ve tanımlanır, bu nesne bu kavram altına girer demek, bu nesne  diğer  nesnelere benzer de demektir. Nesne karadır demek, nesnenin kara nesnelerin benzerlik grubunda olduğunu da gösterir demektir. Beyaz tebeşir parçası burada, bu yerde vardır, kara tebeşir parçası ise, bu  yerde yoktur demek isteriz. Bir yargının, varlık yargısına hangi biçimde döneceğine çok dikkat etmemiz gerekir. Yargıdaki koşaç,  dır, dört anlama da gelebilir.

Yapılan çalışmalar, yargının, başka bir kategorik – nitelik yargısına çevrilebileceğini getirmiştir. 

Aristoteles’e  göre, yaptığımız gibi, dört değil, on nitelik sayar, dili çıkış noktası alarak bunları mantık niteliği değil  gramer niteliği der ve  etkin ve edilgin olmaya kategori – nitelik  der.

Her  nesneye  eylemler – fiil,  yükleriz ve her eylemin de bir etkin, bir de edilgin şekli vardır. Bu tebeşir  için  etkin  şekilde  düşüyoredilgin şekilde ise  atılıyor derim.  Ancak bütün  nesneler  bir taraftan  etkin, diğer taraftan  edilgin  değildirler. Taşın düşmesini bir etkinlik, atılmasını bir edilginlik olarak anlamak, sadece dille ilgili bir şekildir. Etkinlik ile edilginlik, bir yandan dil formlarıdır -eylemin etken ve edilgin oluşu, diğer taraftan ruhsal hallerdir. Her nesne, nitelikleri bulunduğu gibi, etkin ve edilgin olamaz, ancak ruhsal bir hayatı olan varlıklar etkin ve edilgin olabilirler. Cansız cisimlerin de etkin ve edilgin oldukların söylerken, onları sanki yaşayan ve duyan varlıklarmış gibi sayarız. İşte dil de cansız cisimlerden etken ve edilgen eylem  şekilleriyle söz ederken böyle bir canlandırma yapmaktadır. Demek ki etkinlik ve edilginlik, mantıkla ilgili olmayıp, bir yandan gramer formlardır, öbür  yandan da belirli varlık gruplarının ruhsal halleridir. Nesne ile kavram birbiriyle ilişkilidirler, bu, tebeşirdir, bu tahta karadır ya da serttir, öznel bir birleştirmenin değil de, objektif bir birlikte oluşun söz konusu olduğu anlamı vardır. Yargının doğruluğunu kanıtlama ve deney ile anlarız. 

Kısaca, bir yargı doğrudur ve nesneler  eşittir  diyebilmek için kendimin ve başkalarının, daha sonra yaptığı deney ve karşılaştırmalar öznel olarak değil, objektif olarak hep doğrulanmalıdır. 

Sözü geçen nesnenin var olduğunu saptamam için mekanın sözü geçen noktasına bakmam yeterlidir. Özel  kapsamları dikkate almaksızın, yargıların, yargı şekillerinin, içlerindeki  kavramların başka bir sınıflanması da Aristoteles’ indir. Daha sonra Kant ile sınıflama, Salt Aklın Kritiği’ nde yeni bir kategoriler çizelgesi çıkarmak için, kanısına göre, mantığın temel kavramlarını türetmek için kullanmıştır. Bu sınıflama, yargıları önce 4 gruba ayırır, her yargının niceliği, niteliği, bağıntısı ve kipliği vardır. Bundan sonra her grubu da iki ya da üç türlü yargı şekli ayırt edilir. Bir tekil yargıda, yargının konusu tek, bireysel bir nesne ya da tümel bir kavram olabilir. Bir nesne için -mekan ve zamanın belirli bir yerine bağlı olan bir nesne için kendisini, bu, buradaki bu diye göstererek bir şeyler  diyebilirim, bu bir tekil yargıdır, bu tebeşirdir, bu tahta karadır. Bir tümel kavram için de, onunla birlikte bu kavram altına alınan nesneler için de tümel bir yargıdır. Bu iki yargı şekline bir üçüncüsü de katılır, tikel yargılar, bir tekil nesneden değil de, bir tümel kavramdan kalkan, ama bu kavram altına giren «bütün» objeler için değil, bu nesnelerin yalnız bazıları için bir şey diyen bir yargıdır. Bazı  hayvanlar öteki hayvanların etiyle yaşar, bazı nın ne kadar, çok mu, sonsuz çok mu, az mı olduğu tikel yargı için tamamıyla birdir. Yalnız tek bir nesnenin bile sözü geçebilir, en az bir gezegen güneşin etrafında doğudan batıya doğru döner  yargısı da tikel bir yargıdır, yani bu yargı belirli bir kavram altına giren herhangi bir nesne için bir şey belirten  bir yargıdır. Bundan dolayı Kant’ın niceliğin bu üç yargı şekliyle birlik, çokluk ve bütünlük kavramları arasında ilişki kurması büsbütün doğru sayılamaz. Birlik ve çokluk  yargıdan değil, algılananların formlarıdır. Çünkü hiç bir nesneyi, bir çokluğu içinde bulunduran bir bütün olarak algılarım. Bütünlük kavramına gelince, bu kavram gerçek anlamıyla zihnimizin, kavram oluşturmanın bir formu, bir yaratısıdır, ama yargının değil. 

Kavramlar oluşturmak gücünde olduğumuz içindir ki, bir kavramın altına giren nesnelerden de söz edebiliyoruz. Varlık yargısıyla ilgili olarak bundan önce sözü geçen bir düşünceyi yargının niceliği konusunda genişletmemiz gerekir. Her tikel yargı aynı zamanda bir varlık yargısıdır, çünkü bu nun varlığını kabul etmeden buradaki buyu gösteremem. Bazı hayvanlar ciğerleriyle solunurlar yargısı doğruysa, bununla, ciğerleriyle solunan hayvanların var olduğu da söylenmiş olur. Ama ciğerleriyle solunan hayvanlar vardır yargısı, bir varlık yargısıdır da. Buna karşılık, bir tümel  yargının, yargıya konu olan nesnelerin varlığını kapsaması gerekmez.

Bununla birlikte, tümel yargı hep bir varlık yargısını da kapsar, ama olumsuz olan bir varlık yargısını. Gezegenlerle ilgili  yargı, çekim ilkesine uymayan, başka duran yıldızlarda da hiçbir gezegenin olmadığını söyler. Bunun çıkarsama öğretisi bakımından belirli bir önemi vardır.

Niceliğin yanına bir de yargının niteliği konur. Nitelikten yargının olumlu ya da olumsuz bir yargı olan karakteri anlaşılır. Her yargı bunlardan ya biri ya da ötekidir,  a b dir  ya da  a b değildir, bazı a b dir  ya da bazı a b değildir, bütün a lar b dir  ya da  hiç bir a b değildir şeklindeki yargılar.   

Görüldüğü  gibi tekil, tikel, tümel olumlu ve olumsuz yargılar vardır. Burada, yargının gerçekte birbirine karşıt olan, birbirini dışta bırakan iki temel şekli vardır. Bu anlayışa itiraz edilerek bütün yargılar gerçekte olumludurlar. Her yargı  doğru ya da yanlış olabilir, olumsuz denilen yargı da gerçek  yargı olmayıp yargının bir yadsınmasıdır, dolayısıyla bir yargının yanlış olduğuna ilişkin bir yargıdır.

Hiç bir toplum dinsiz değildir yargısı, dinsiz toplumlar vardır yargısının sadece yadsınmasıdır. Ancak bu iddia doğru değildir. Bu tahta beyaz değildir yargısının belirli bir anlamı vardır, bu yargı, bu tahtanın beyaz nesnelerin benzerlik dairesinden olmadığını, bu benzerlik dairesinin dışında kaldığını ifade eder. Bu durumu Platon, her olumsuz yargıda bir başkalık yargısı saklıdır, diyerek anlatır.

Bu nesne kırmızı değildir  demek, bu nesne kırmızı objelerden başkadır, kırmızı objelerden başka olmalarıyla nitelendirilen objeler dairesindendir demektir. Olumlu ve olumsuz yargılar, her halde, doğruluk ile yanlışlığın birbirlerinden başka oldukları kadar birbirinden ayrıdırlar. Ancak, bir beklentinin gerçekleşmesi ya da hayal kırıklığına uğratması örneğinin gösterdiği gibi, doğruluk ile yanlışlık belirli, kapsamca başka olan kavramlar olarak birbirinin karşısındadırlar.

Her yargı iki ya da daha çok kavram kapsar. Bu kavramlar birbirleriyle belirli bir ilişki, belirli bir bağıntı haline getirilirler. Yargılar bu bağıntılar bakımından sınıflanırlar. Bu konuda üç yargı grubu ayırt etmek adet olmuştur. Bu gruplar, kesin, koşullu ve ayrık yargılardır. Kesin yargı, insanlar ölümlüdür, bir nesneye bir nitelik yükleyen veya bir nesneyi bir kavram altına koyan yargıdır, koşullu yargı, a varsa b de vardır, iki kavram, bir koşul ve koşullu, sebep ve sonuç, neden ve etki bağıntısı haline koyan yargıdır, yargının temel şeklidir,ayrık yargı, a ya b ya da c dir şeklindeki sınıflayıcı bir yargıdır, bir canlı varlık ya hayvan ya da bitkidir, yargılar ya doğru ya da yanlıştırlar, gökteki bütün cisimler ya duran yıldız ya gezegen ya da kuyruklu yıldızdırlar. Yargı şekillerinin, bağıntılara göre sınıflanması konusunda karşımıza  çıkan, bu üç şeklin gerçekten birbirleriyle düzenleşik  olup olmadıkları sorunudur, durum böyle değildir. Ayrık yargı basit bir yargı olmayıp bir tikel, yargılar kombinezonudur, her kavramı sınıflamamıza yarar. Gökteki bütün cisimler ya duran yıldız ya gezegen ya da kuyruklu yıldızdır, bu yargıda ilkin üç tikel yargı var, Bazı gök cisimleri duran yıldızdır, bazıları gezegendir, bazıları kuyruklu yıldızdır. Sınıflamanın tamam olması gerekiyorsa, bu tikel yargılara daha üç koşullu yargıyı eklemek gerekir. Özellikle  betimleyici  doğa bilimlerinde tüm sistematik, tam bir sınıflamaya dayanır.

Her yargı, kesin  yargıya döndürülebilir, örnek, tümel yargılarda, bütün insanlar ölümlüdür diyeceğime , insan kavramı altına giren bir nesne, ölümlü yaratıklar kavramı altına da girer veya bir nesne insan ise, ölümlü bir yaratıktır da diyebilirim. Her tekil yargı da koşullu yargıya çevrilebilir, her yargı  belirli koşullar altında belirli sonuçların meydana geleceğini ifade eder. 

Koşullu kavramı, genellikle, yargının temel kavramlarından biridir. Bu temel kavram olmadan genellikle yargı olamaz. Her yargıya bu koşullar gerçekleşirse şu sonuçlar meydana gelir   biçimini verebiliriz. Her yargının gelecekteki olaylar üzerine bir peşin ifade olarak ya da -bu da aynı anlama gelir- doğruluğu bakımından bir beklenti olarak incelenebilmesi için, bu biçimi alabilmesi de gerekir. Her beklenti nesnelerin bir halinden kalkar ve bunun arkasından algılanan belirli bir olgu beklenir.

Koşul kavramı,  bir verilmiş olgunun öteki olgulara bağlı olması kavramı olup,  bütün yargı oluşturan bilginin ayrılmaz bir temel kavramıdır, sadece bir kategoridir, her yargıda bulunan bir temel kavramdır. Her kavram, a varsa, b de vardır şekline sokulabilir. Bu tarz söylemler tarih, kimya, doğa bilimleri yargıları için de geçerlidir.

Her yargıda bulunan koşul kavramının, bağımlılık kavramının, neden kavramıyla aynı anlamda olmadığı anlaşılır. Neden kavramı çok daha özel bir kavramdır, bağımlılık ya da koşul kavramının özel bir şeklidir. 

Barometreye bakıyorum, barometre yükselmiş, yarın hava güneşli olacak, diyorum. Bununla bir bağımlılık bağlantısı ile bir beklenti bağlılığını söylemiş olurum. Ancak benim gördüğüm barometrenin yükselmesi, yarın havanın güneşli olmasının nedeni değildir. Yarınki güzel havanın nedeni, bütün halindeki objektif-reel hava durumudur, hava basıncı da bu duruma bir etken olarak bağlıdır. Ama barometre düzeyinin ya da değişmelerinin görünümü de hava basıncının yükselmesiyle özdeş değildir, sadece hava basıncının yükselmesinin bir sonucu ya da bir görünüşüdür. 

Bağımlılık kavramında, koşul ilişkileri kavramında, bir de bir çeşit zorunluluk bulunur. Bir a nın arkasından bir b bekleniyor  demek, a nın ardından b nin gelmesi gerekir de demektir. Zorunluluk kavramı bağımlılık kavramında kapsanmıştır. Ama zorunluluk kavramının, zorunlu bağlanma kavramının büsbütün birlikli bir anlamı yoktur, ancak derecesi vardır.

Yargıların sınıflanmasında kiplik ve kiplikten ayırt edilen üç yargı şekli olan gerçek, zorunlu, olabilirli şekiller  vardır.  Olabilirlik karşısında olamazlık vardır, bu olamazlık da olumsuz bir zorunluluktur.

Olumlu olabilirli yargıda tikel yargıyla bir yakınlığı olduğu açıktır. Bazı memeli hayvanlar suda yaşarlar- Bir memeli hayvan, suda yaşayan bir hayvan olabilir veya  bir hayvan memeli bir hayvansa, suda yaşayan bir hayvan da olabilir. Her tikel yargı olumlu bir yargıya çevrilebilir. Bunun için şöyle de diyebiliriz, olumlu yargı bir çıkarsamadır.

Kant’a göre, tümellik ve zorunluluk birbirlerine karşılıklı olarak bağlı olan kavramlardır. Bütün cisimler birbirlerini çekim kuvvetleriyle etkiliyorsa, herhangi bir cismin de, örneğin Güneşin ve Yerin birbirini böyle kuvvetlerle etkiliyor olmaları gerekir. Zorunlu yargı bir çıkarsamadır.

Tümel yargının sözünü ettiği kavrama giren herhangi bir birey ile ilgili tümel yargıdan yapılan bir çıkarsamadır. Gerçek  yargıya gelince, S P dir, her tekil yargının, yalın bir yargı olduğu, bir nesnenin şu ya da bu halde olduğunu söyleyerek  sırf bir olguyu saptayan, tümel  ya da tikel bir önermeden yapılmış  bir çıkarsama olmayan bir yargı olduğu açıktır. Bu  masa  şu  kadar  uzunluktadır, bu tahta karadır.  Ancak, burada şunu eklememiz gerekir, belirli bir anlamda bu gibi yargılar da tümel yargıdır, bundan dolayı da, bir zorunluluğu göstermeye elverişlidirler. Bu masa serttir yargısı bu masa,  tek nesne içindir.  Bu tekil yargı, eğer masaya dokunursam  her  defasında  sertliği duyacağımı söyler. 

Eğer …her defasında,  sözünde, tümel  ve zorunlu yargı vardır. Masaya herhangi bir dokunuşumun masayı  bana sert göstermesi gerekeceğinden, yargının  bir beklentiyi, geleceği kapsadığını görüyoruz.

Bu koşullar altında her defasında meydana gelir ya da meydana gelebilir. Bu bazı defa çok ya da az sık olarak gerçekleşebilir, tikel yargının bazı S leri bütün S lerin büyük ya da küçük bir yüzdesi olabilir. Bununla da daha özel olan, olasılık kavramına geliriz. Bir olgunun olasılığı, meydana gelmesinin ve varoluşunun relatif sıklığı, yüzdesidir.  Olasılık, herhangi bir tek halin söz konusu niteliği taşıması bakımından yüzde oranıdır, 6 defa zar atıp her defasında ortalama olarak 1 kere 6 yı tutturursam, bu 6 atışın olasılığı 1/6 olur. 

Bir tarihse] olay için de, bu olay şu kadar ya da bu kadar olasıdır, şu ya da bu zamanda şöyle ya da böyle geçmiştir dediğimizde durum ilkece aynıdır. Burada olayın geçmiş olduğu sonucunu çıkarırım, yalnız, bu çıkarsamayı genel kurallara göre yaparım. Bu genel kuralların da bütün haller için değil, bir miktar haller için doğru olduğunu bilirim. Tikel yargılardan sonuç çıkarırım. 

Örnek, bir tarih kaynağının bildirdiklerinden sonuçlar çıkarırım, ancak bu kaynağın büsbütün güvenilir olmadığını bilirim, bu kaynağın bildirdikleri, denetleyebildiğim kadarıyla, belirli bir yüzde oranında doğru çıkarlar.

Burada  sözü geçen zorunluluk ve olabilirlik mantıksal bir zorunluluk olabilirlikti. Zorunluluk ve olabilirlik, kolumu hareket ettirebilirim, belirli sorulara yanıt verebilirim, belirli işleri yapmam, belirli aralarla yemek yemem gerekir. Bu, yapabilmek, bir olabilirliktir, bu gerekmek bir zorunluluktur ve yapabilmek ,benim bir yeteneğimdir de, bu gerekmek  de daha başka bir şey, bana yöneltilmiş bir zordur da. Bu zoru duyarım, bu yeteneği de deneylerimle bilirim. 

Yetenek ve zoru bilmekten, bir mantıksal- olabilirlik ve zorunluluk da meydana gelir. Bilirim ki, organlarım hareket edebilirler, bir kısmı bazen harici etkiler olmaksızın, ben istersem hareket edebilirler. Yine bilirim ki, belirli aralıklarla beslenmem zorunludur ve bu da genel bir kanuna göre olur. Ancak, burada genel bir kanunun bulunduğunu, tekil hale egemen olan zordan öğrenirim. Tikel yargının geçerliğini de yine bu yolla öğrenirim, organlarımın bazen hareket eden organlar olduğunu, onlara bu hareketi sağlayan yeteneğimin bilincinden öğrenirim. Tek haldeki belirli bir bilinç burada ilk‘tir, genel ya da özel kanun ikinci‘dir. Buna karşılık genel çekim kanunundan, Yerin güneş etrafında şöyle ya da böyle hareket etmesi gerektiğini çıkarırsam ya da veremin şu ya da bu kadar halde iyileştiğinden, belirli tek bir halin iyileşmesi olanağını çıkarırsam, burada genel ya da özel kanun birincildir, tek hal için bildiklerim ya da bildiğimi sandıklarım ikincildir.

Yavuz Özler



Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.